Kayıtlar

dergi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İnşa Mesleği İle Gençlik

Resim
"Haksızların karşısında) ayağa kalkıp şöyle derken onların yüreklerini güçlendirdik: “Bizim rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir; O’ndan başkasına asla tanrı deyip yakarmayız. Yoksa kesinlikle yanlış bir şey dillendirmiş oluruz."      İfade etmeye gayret ettiği her bir cümle ile gençlik; yaşanılan zamana tabi olarak koordinat düzleminde harekete müteallik bir yere karşılık gelmekten fazlasını haykırır bir vaziyetle hem dini hemde örfi olarak hayatın içindeki en kritik zaman dilimine isim olmuştur. Edindiği her bir haslet ve kötü davranışların membaı olan işbu dönem insan için hayat fakültelerini tanımak ve gelecek için geçmişin inşa vakti hükmüne matuf denilebilir. Çünkü gençlik inşa sürecinin beşere karşılık gelen tarafını oluşturur. Evet bu hususiyetleri ile söz konusu dönem âdemoğlu için en önemli devri açıklar.      Sözlük sahifelerinde kendisine delikanlılık ve yiğitlik kavramlarını seçen işbu ıstılah o kimselerce eğer gereği gibi ifa edilirse imar edilmiş -ya da inşa

Mahbûb-ı Hudâ nûr-ı Cenâb-ı Hak’sın Ya Resulullah

Resim
  Canım kurban olsun senin yoluna, Adı güzel, kendi güzel Muhammed, Şefâat eyle bu kemter kuluna, Adı güzel, kendi güzel Muhammed      O’nun (s.a.v) hayatını anlatmak, kelimelerle tarif etmek neredeyse mümkün bile değildir. İnsanlara insanın mayasını ve manasını öğreten, melekût alemlerinin o dünde kalmışlığını ceberut ufuklarından gösteren ve lahutî alemleri bize hedef bildiren, yıldızlara uzattığımız merdivenleri kendi ellerimizle bize yaptıran o Zat’tır. O (s.a.v) ki insanlık için rahmet üzre gönderilmiştir. Hatta kimi kelam-ı kibarda yaratılış sebebimiz addedilmiş O’nunla (s.a.v) can bulmuşuzdur. Evet insanlık O’nunla (s.a.v) yaratıldı. Tekrar fıtrata O’nunla (s.a.v) erebildi. Ahlakını/yaratılışını O’nunla (s.a.v) sağalttı. Kendisini O’nun (s.a.v) ikliminde yetiştirdi. Ve ancak böyle bir buutla kendi bulunduğu o dünyadan Merhum mütefekkir Meriç’in dediği gibi yıldızlara merdiven atabildi. Ve belki öteleri ancak böyle duyabildi. İşte bu konu dahilinde bende dilim döndüğünce O’n

Sev-i Muhabbet

Resim
  “Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler”      İhya adlı eserinde İmam Gazali Muhabbet bahsini anlattığı bölümün de sevgi hakkında şunları söyler: “Sevgi ancak bilip algıladıktan sonra düşünülür. Çünkü insan ancak bildiği bir şeyi sevebilir.” Evet insan bildiği kadar sevebilir, sevdiği kadar bilebilir. Bilmek sevmeyi dolayısıyla muhabbeti iktiza etmektedir. Sevmek ise bilmeye olan iştiyaka binaen zemin bulabilir. Birbiri ile gayet makul bir uzay edinmiş bu iki mefhum Huccetü’l-İslam İmam Gazali içinde aynı manaları muhtevidir. Lakin muhabbet yalnızca sevgi kavramı ile açıklanmamış daha nice hayretengiz kelimeleri kendi bünyesinde taşımıştır. Meveddet, aşk, uhuvvet, ülfet… vb. birçok sözcük daha art arda dizelenmiştir.      İşte bu kelimelerle açıklamaya çalışıyoruz bir ömür aradığımız sevgiliye aşkımızı. Şah damarımızdan daha yakın olan. Ötelere karşı her mahfilde huzur ufkunu özlemle andığımız. Ruhefza sesini duymak için O’nun sözlerini okuduğumuz birbirimize. Ünsiyet kaza

İnsan için bir başka ikilem; Maddeden manaya Ramazan

Resim
  “Ramazan erdi yine her gece yanar kandil Ehl-i İslam’a salar şu’le ser-â-ser kandil” I. Ahmet    Bu dünyaya gönderilen insan için onu tanıtacak her cümleye başlarken âdemin “arada oluşu” illaki bahis-konu edilmiştir. Onu anlatan her tümce ister maddi olsun isterse manen fark etmeksizin ikili bir kurgu çizmiş ve onu ara ya tabiri caizse sıkıştırmıştır. Gerek “ifrat ve tefrit” desek gerekse “kabz ve bast” hali ya da onun “fiziki ve ruhi” durumu veya geçmiş/mebde ile gelecek/mead iki ucunun birleştiği yer/meaş olsun insanın neresinden tutup da bahsetsek arada kalmışlığını belirtmiş oluruz. Belki bu duruma binaen alimler “her şey zıddı ile kaimdir” demişlerdir. İşte bu yazımızı ele alırken bizim de üzerinde durmak istediğimiz husus bu ikiliklerden yalnızca birisi olan onun somut/maddi olandan soyut/manevi olana geçişi üzerine olacaktır. Onun madde ve madde-ötesi oluşunun bir tezahürde bulunuşunu irdeleyecek ve bu ikisinin insan üzerinde oluşturduğu o şık kıvamı anlatmaya gayret gö

Mükellefiyeti Mefkûre Edinmek!

Resim
  “Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi Âdem âdem olmayınca âdem netsin âdemi.”      Bir adım daha atmıştı yolcu sessizce saatlerdir ilerlediği şehirde. Girdiği sokağın sonuna doğru dalmıştı gözleri. Kimseler yoktu bu gece vaktinde. Aslında gün neredeyse ağarmak üzereydi. Ellerini göğüs hizasına sanki dua edecekmiş gibi kaldırdı ve avuç içlerine baktı. İçinde sanki kutsal cümleler yazılıymış gibi avuçlarını inceliyordu. Pürdikkat tekrar etrafı seyretti. Ve hocasının evinin kapısının önüne kadar ilerledi. Kapının kulpuna asılmış vaziyette divitle yazılmış bir parşömen onu orada bekliyordu. Hemen eline aldı ve okumaya başladı…      Mevcudat içerisinde teklife muhatap olmuş ve hayatını bu iltifat ile canlandırmış olan insan için yaşam her enstrümanı ile bir meşher ve orada yapılan teferrüç olmuştur. Varlık içinde yapılan bu gezintiler insanın kendi vüsat çeperince olmakta ve öteye duyduğu o gerilim ile özünü kurmaktadır. Kurduğu bu dünyada kendisine sunulan teklif ile ne kadar merbu

Yokluktan varlığa çıkma eşiğinde bir mülahaza; insanın elest sorgusu

Resim
  Cânıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim Ahmet Paşa      Ötelerin rayihasını taşıyan insanın insanla alemde temerküz edişini, dünyadaki insan olma çabasını ve insanın rabbisinin teklifine muhatap oluşunu tarihi bir süreç olarak ele alırsak ilk söz etmemiz gereken vakıa sanırım elest bezmi olsa gerektir. Çünkü ademin mükellef oluşunu ve meleklerin inhinasına mazhar edilişini tazammum eden o ân-ı dakik sadece bir sorgu değil aynı zamanda insanın yokluktan varlığa çıkışının bir eşiği olmuştur. İşte o eşik sadece beden ve ruhun izdivacı olmayıp alemlerin içinde birer alem/işaret olması yönünden hayret vericidir. Böyle bir manayı muhtevi olan elest bezmi nice alimlerimizce enine boyuna kendi uzayında irdelenmiştir. Başta da denildiği gibi sadece basit birer ahit ya da misak olmayıp, yaratılış emrinin tebarüz ettiği mazbatasıdır o.      Farsça “topluluk, sohbet meclisi” gibi manalara gelen “bezm” kelimesi ile Arapça “ben değil miyim” man

Niyet Etmeli!

Resim
Fikirleri derlemek sanıldığı kadar kolay olmasa gerek. Onları bir kisveye bürümek. Onları yedirmek, içirmek. Onlarla zaman harcamak. Hepsi kutsal birer hizmet gibi olanca alaka ile yapılacak işler. Yoğunlaşmadan olması neredeyse mümkün de değildir. Üzerinde vakit harcanmalı. İşte böyle bir ameliyenin nihayetinde anca yazı ortaya çıkabilir kanaatimizce. Bizde niyet ettik fikirlerimizi derlemeye. Bir dergi yapalım. Yapalım ki derli toplu bir şekilde düşünce ve kültür dünyamızı yeni arkadaşlarımıza tanıtabilelim. Çağımızın olanca gürültüsünden Rabbe çağıran nidaları duyamaz olmanın verdiği teessüf ile yola çıktık. Biz belki duyduk ama duyamayan vardır. Hem Nebiler Serveri Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde mealen "Burada olanlarınız, burada olmayanlara tebliğ etsinler! Belki de kendilerinden daha anlayışlı birine tebliğ etmiş olabilirler. Sözlerimi işitip belledikten sonra, başkalarına aynen aktaranın Allah Teâlâ yüzünü ağartsın." buyuruyorlar. Bizde