Kayıtlar

ahlâf etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İlgisiyle Toplumu İnşa Eden Birey

Resim
  "Mümin mümine karşı, parçaları birbirini bağlayıp tahkim eden bina gibidir.” (Buhari, Salat 88, Müslim, Birr 65)      İnsan yaşadığı şu dünyada kendisini bulunduğu toplum, kültür ve medeniyet içerisinde tanımlandırabilir ancak. O uygarlığa nispeti dahilinde nesebi ve dolayısıyla mensubiyeti olacaktır. O yere binaen alacağı isimler onun için hem yön hemde yöntem olacak ve onu intisabı sebebiyle bulunduğu yolun yolcusu haline gelecektir. Çünkü nispet; orantılı olma, uygun düşme manalarında mülhemle dilimizde kullanılmaktadır. İşte beşer için hayatın en önemli anlamlandırma ameliyesi de buradan başlamaktadır. Nitekim kendimizi/özümüzü anlamak için öncelikle etrafımızı yani çevremizi tanımak ve onu anlamlandırmamız gerekmektedir. Kendimizin dışında bulunanlara karşı kayıtlı ya da daha yerinde bir ifade ile ilgili kalmalıyız. İşte toplum ve birey kendi içerisinde bu denli sık dokunmuş örgülerle birbirine bağlıdır.      O örgüler öylesine sık dokunmuştur ki nesebi belli olmayan ya d

Bilinenden Bilinmeyene: İlim İlmi Bilmektir

Resim
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"      Bilmiş ol ki ilim; nefs-i nâtıka-i mutmainne’nin, -eğer müfred ise- eşyanın hakikatlerini ve maddelerden mücerred suretlerini dış varlıkları, nitelik ve nicelik, cevher ve zatları itibarıyla tasavvur etmesidir. Bilen; kuşatıcı, idrâk ve tasavvur edici olan; bilinen ise, bilgisi nefse nakşolunan nesnenin zatıdır. (İlim Risalesi | Gazali)      İnsan için en gizemli ve en değerli kelimelerden birisi “ilim” olsa gerektir. Çünkü o sözcük öyle bir çağrışım yapar ki en geniş manasından en dar ifadesine kadar her zaman ve zemin de kendisine bir yankı bulmuştur. Evet ilim, âlem ve amelimiz için gerçekten de kıymeti sayfalarca anlatılsa yetmeyecek kadar dolgun bir sözcüktür. İşte bizlerde işbu sayımızı bu müstesna kelime üzerine kurgulamaya çalıştık.      Her tümce ve paragraf belki her kelime ve harf bile ilim namına birer yolculuk sayılabilir. Bilinenden bilinmeyene doğru atılmış bir nazar ya da bilinenden bilinmesi gerekene karşı

İnsan için bir başka ikilem; Maddeden manaya Ramazan

Resim
  “Ramazan erdi yine her gece yanar kandil Ehl-i İslam’a salar şu’le ser-â-ser kandil” I. Ahmet    Bu dünyaya gönderilen insan için onu tanıtacak her cümleye başlarken âdemin “arada oluşu” illaki bahis-konu edilmiştir. Onu anlatan her tümce ister maddi olsun isterse manen fark etmeksizin ikili bir kurgu çizmiş ve onu ara ya tabiri caizse sıkıştırmıştır. Gerek “ifrat ve tefrit” desek gerekse “kabz ve bast” hali ya da onun “fiziki ve ruhi” durumu veya geçmiş/mebde ile gelecek/mead iki ucunun birleştiği yer/meaş olsun insanın neresinden tutup da bahsetsek arada kalmışlığını belirtmiş oluruz. Belki bu duruma binaen alimler “her şey zıddı ile kaimdir” demişlerdir. İşte bu yazımızı ele alırken bizim de üzerinde durmak istediğimiz husus bu ikiliklerden yalnızca birisi olan onun somut/maddi olandan soyut/manevi olana geçişi üzerine olacaktır. Onun madde ve madde-ötesi oluşunun bir tezahürde bulunuşunu irdeleyecek ve bu ikisinin insan üzerinde oluşturduğu o şık kıvamı anlatmaya gayret gö

Mükellefiyeti Mefkûre Edinmek!

Resim
  “Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi Âdem âdem olmayınca âdem netsin âdemi.”      Bir adım daha atmıştı yolcu sessizce saatlerdir ilerlediği şehirde. Girdiği sokağın sonuna doğru dalmıştı gözleri. Kimseler yoktu bu gece vaktinde. Aslında gün neredeyse ağarmak üzereydi. Ellerini göğüs hizasına sanki dua edecekmiş gibi kaldırdı ve avuç içlerine baktı. İçinde sanki kutsal cümleler yazılıymış gibi avuçlarını inceliyordu. Pürdikkat tekrar etrafı seyretti. Ve hocasının evinin kapısının önüne kadar ilerledi. Kapının kulpuna asılmış vaziyette divitle yazılmış bir parşömen onu orada bekliyordu. Hemen eline aldı ve okumaya başladı…      Mevcudat içerisinde teklife muhatap olmuş ve hayatını bu iltifat ile canlandırmış olan insan için yaşam her enstrümanı ile bir meşher ve orada yapılan teferrüç olmuştur. Varlık içinde yapılan bu gezintiler insanın kendi vüsat çeperince olmakta ve öteye duyduğu o gerilim ile özünü kurmaktadır. Kurduğu bu dünyada kendisine sunulan teklif ile ne kadar merbu

Yokluktan varlığa çıkma eşiğinde bir mülahaza; insanın elest sorgusu

Resim
  Cânıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim Ahmet Paşa      Ötelerin rayihasını taşıyan insanın insanla alemde temerküz edişini, dünyadaki insan olma çabasını ve insanın rabbisinin teklifine muhatap oluşunu tarihi bir süreç olarak ele alırsak ilk söz etmemiz gereken vakıa sanırım elest bezmi olsa gerektir. Çünkü ademin mükellef oluşunu ve meleklerin inhinasına mazhar edilişini tazammum eden o ân-ı dakik sadece bir sorgu değil aynı zamanda insanın yokluktan varlığa çıkışının bir eşiği olmuştur. İşte o eşik sadece beden ve ruhun izdivacı olmayıp alemlerin içinde birer alem/işaret olması yönünden hayret vericidir. Böyle bir manayı muhtevi olan elest bezmi nice alimlerimizce enine boyuna kendi uzayında irdelenmiştir. Başta da denildiği gibi sadece basit birer ahit ya da misak olmayıp, yaratılış emrinin tebarüz ettiği mazbatasıdır o.      Farsça “topluluk, sohbet meclisi” gibi manalara gelen “bezm” kelimesi ile Arapça “ben değil miyim” man