Kayıtlar

insan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

"Bir Vicdan Muhasebesi"

Resim
  “o zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım”      Hem kendi öz bulunuşu hem de kendisinin mahalli/lokal/yerel bulunuşu açısından yani hem özne olarak hem de ne(i)s(e)ne olarak insanın gayeliliği(teleoloji) ve bu gayeliğindeki etik yörüngeleri(etiyoloji) insan için Hz. Süleyman (a.s) kıssasında karıncayı, Hz. İbrahim (a.s) kıssasında güvercini misal vermektedir. Dünya da kapladığı kendi öz-direnci ve kütlesi ile beraber insan, yaşamını mevcudat içerisinde tüm halâ ve melâ kuşakları arasında geçirmektedir. Her şeyin zıddı ile kaim olduğu ve adetullah/sünnetullah dediğimiz sebepler dairesinin mantık çizelgesinde ilerlendiği işbu yaşam süreci, yokluk ve varlıklarla anlam kazanabilecektir. İnsan denen ve eşref ile esfel arasında olan bu canlı; edindiği teklif, verdiği tepki ve eylediği ameller neticesinde ancak kendisi ile kendine kazandırdığı mana ölçüsünde manen değer kesp edecektir. İşte bu hayat dediğimiz sergüzeşt içerisinde âdemoğlu kendisine sunulan iç ve dış birtakım dinamizmle

Tövbe; İnsan Olabilmekte Anahtar Kavram

Resim
  Saniyen tevbe k’odur canib-i Mevla'ya rücu Eyleyüp cümle ma'asiyi özünden zayi        Elest bezminde edindiği özgürlük ile külfet bulan insan, hayat macerasına, kendisine sunulan yollardan/tercihlerden bazılarını seçerek bazılarından vazgeçerek kurduğu yaşamı [1] ile devam eder. Kimi zaman düşüş ve yükseliş kimi zaman gel-git ve kimi zaman da sağ-sol yaparak çağımızın getirdiği tüm engin ve içgin ilgi ve bilgilerle sergüzeştini yaşamında kendisi kurgular. Çevre ve yaratılış/hilkat ile kendisinde bir şuur/bilinç hali olarak bulduğu genetik ve mimetik kodları ile kişi, içinde/etrafında, var-olduğu durumu yine kendi benliğinde hakikatini aktüelleştirmeye ve kendisine bahşedilen programlama/ emr aracılığı ile uygulamaya müteallik olarak ömrünü kurar. Bunun akabinde inşa ettiği her bir kurgusu onun için akıbetinde/ahirinde hesaba rast gelecek ve bütün söz, tavır ve davranışlarından mahkemeye tutulacaktır. Bunu her dini yapının/izimin düşünce çerçevesinde görmek işten bile

Hakka kötürüm olmak I

Resim
  İnsan, ya melekten yukarı ya da hayvandan aşağı…      Yalnız bu dünya da değil ukbaya doğru da kanat çırpmaya vazifedar kılınmış insan, anlam bulduğu her mahfilde arkasından gelenler için nazar edilecek bir manzara bırakmanın ve kendi çizeceği rotasının mütemmim noktası olmanın çok ötesinde, İslam, iman ve ihsan kavşaklarından salahiyetle geçerek O’nun (C.C) birer leal hükmünde olan Esma-i Hüsna’sından Hüda ismi esrarına müteallik olarak seraba ve zehaba kapılmadan yol ayrılıklarını tüm bir emniyetle geçmenin ve çatallanmadan, inhiraf sapaklarına ayrılmadan istikamet üzere ilerleyişini sürdürmenin, kendisi ile hedeflenen anlamı bulmanın yüzler belki binler mütenevvi’ cüzleri ile sergüzeştini tamamlamanın külfetini omuzlamıştır. Ruh ve bedenin mutabaat içinde misakını verişini kendi zamanının başını çeken rahm-ı mader’den sonuna karşılık gelen ölüm ile tahdit edilmiş hayatı arasında bulan insan bu ahdini yaşamı süresince yalnız bakan değil gören gözü, işiten değil duyan kulağı ve ko

Ve İnsan Yanıldı | İnsanlık Tümcesi

Resim
  Ve insan yanıldı…      Tarihin tanıklık ettiği kadarına vakıf olarak insanı her kaleme alıp onu satırlara dökmeye çalışsak yanıldığı, unuttuğu ve tekrar yanıldığı gözler önüne serilecek yegâne hakikattir. Sanıyoruz öyle de olmalı ki ismi nisyan ile anılsın cismi aciz kalsın. İlk insan ve peygamber Hz. Adem’den bu yana nice unutkan ve bundan dolayı geri dönmeyi borç bilmiş beşer ile doludur kitaplarımız. Yaptığı hatalar ile gizli gizli kendi önüne ördüğü engellerini kendinden bilemeyecek kadar da bedbaht olan bu canlı hem cahil yani bilmeyen hemde zalim yani karanlıkta kalanın ta kendisidir. İşte bu satırlar ile bazı telmihlerde bulunmak istedik. Bazı yanılgı ve bazı tevbelere. Ve insan yanıldı…      Yolcu henüz başındaydı yolun. İlerlemek şöyle dursun yürümek nedir bilmezken daha ona koşmak hatta uçmak vadedilmişti de o anlayamamıştı. İşte o zamanlarda imtihan sırrınca yanına bir de ondan olan bir hayat bahşedilmişti. İsmi hayat veriyordu duyulduğunda. İsmi tüm insanların analı

"Devran" | İnsanlık Tümcesi

Resim
  (Söylenen söz vücut bulur.) Ya hayır söyle ya da Sus!      Tarih; zaman ve fikir. İnsan; ikisi arasında dolanan canlı. Kelimenin tam anlamıyla dolanmış ve artık içinden çıkamaz bir hale bürünmüş. Bürünmüş çünkü artık kendi benliği içeride kalmış oysaki dışarıya görünen yalnızca dolandığı ağlar. Ağlar bahusus her deveranda onun inci tanesi gibi en güzel kıvamını sarmış. Belki menfi yönde belki müspet. Lakin bilinen şu ki insan her zaman ve zeminde olduğu gibi gene arada kalakalmış. Tekerrür diyerek azımsamak istemesem de insan, kendi isminde taşıdığı manası ile olsa gerek unutkanlıkla başını gene belaya sokmuş. İlk günlerinde prologdan sonra yaşadığı o ilk günahın henüz acısı yanarken işlenen davranış ne çabuk nisyana yenik düştü ki isyan bayrağı çekilmiş olsun. İşte insan deyip geçiyoruz belki ama hikayesi öylesine karışık ve müphem ki onu ancak alemleri matvi diyerek tahdit edebiliyoruz. Evet o beşer, hakikatin sözü olarak gerçekten de tüm alemleri kendi içerisinde bulunduruyor.

Bilinenden Bilinmeyene: İlim İlmi Bilmektir

Resim
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"      Bilmiş ol ki ilim; nefs-i nâtıka-i mutmainne’nin, -eğer müfred ise- eşyanın hakikatlerini ve maddelerden mücerred suretlerini dış varlıkları, nitelik ve nicelik, cevher ve zatları itibarıyla tasavvur etmesidir. Bilen; kuşatıcı, idrâk ve tasavvur edici olan; bilinen ise, bilgisi nefse nakşolunan nesnenin zatıdır. (İlim Risalesi | Gazali)      İnsan için en gizemli ve en değerli kelimelerden birisi “ilim” olsa gerektir. Çünkü o sözcük öyle bir çağrışım yapar ki en geniş manasından en dar ifadesine kadar her zaman ve zemin de kendisine bir yankı bulmuştur. Evet ilim, âlem ve amelimiz için gerçekten de kıymeti sayfalarca anlatılsa yetmeyecek kadar dolgun bir sözcüktür. İşte bizlerde işbu sayımızı bu müstesna kelime üzerine kurgulamaya çalıştık.      Her tümce ve paragraf belki her kelime ve harf bile ilim namına birer yolculuk sayılabilir. Bilinenden bilinmeyene doğru atılmış bir nazar ya da bilinenden bilinmesi gerekene karşı

İnsan için bir başka ikilem; Maddeden manaya Ramazan

Resim
  “Ramazan erdi yine her gece yanar kandil Ehl-i İslam’a salar şu’le ser-â-ser kandil” I. Ahmet    Bu dünyaya gönderilen insan için onu tanıtacak her cümleye başlarken âdemin “arada oluşu” illaki bahis-konu edilmiştir. Onu anlatan her tümce ister maddi olsun isterse manen fark etmeksizin ikili bir kurgu çizmiş ve onu ara ya tabiri caizse sıkıştırmıştır. Gerek “ifrat ve tefrit” desek gerekse “kabz ve bast” hali ya da onun “fiziki ve ruhi” durumu veya geçmiş/mebde ile gelecek/mead iki ucunun birleştiği yer/meaş olsun insanın neresinden tutup da bahsetsek arada kalmışlığını belirtmiş oluruz. Belki bu duruma binaen alimler “her şey zıddı ile kaimdir” demişlerdir. İşte bu yazımızı ele alırken bizim de üzerinde durmak istediğimiz husus bu ikiliklerden yalnızca birisi olan onun somut/maddi olandan soyut/manevi olana geçişi üzerine olacaktır. Onun madde ve madde-ötesi oluşunun bir tezahürde bulunuşunu irdeleyecek ve bu ikisinin insan üzerinde oluşturduğu o şık kıvamı anlatmaya gayret gö

Mükellefiyeti Mefkûre Edinmek!

Resim
  “Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi Âdem âdem olmayınca âdem netsin âdemi.”      Bir adım daha atmıştı yolcu sessizce saatlerdir ilerlediği şehirde. Girdiği sokağın sonuna doğru dalmıştı gözleri. Kimseler yoktu bu gece vaktinde. Aslında gün neredeyse ağarmak üzereydi. Ellerini göğüs hizasına sanki dua edecekmiş gibi kaldırdı ve avuç içlerine baktı. İçinde sanki kutsal cümleler yazılıymış gibi avuçlarını inceliyordu. Pürdikkat tekrar etrafı seyretti. Ve hocasının evinin kapısının önüne kadar ilerledi. Kapının kulpuna asılmış vaziyette divitle yazılmış bir parşömen onu orada bekliyordu. Hemen eline aldı ve okumaya başladı…      Mevcudat içerisinde teklife muhatap olmuş ve hayatını bu iltifat ile canlandırmış olan insan için yaşam her enstrümanı ile bir meşher ve orada yapılan teferrüç olmuştur. Varlık içinde yapılan bu gezintiler insanın kendi vüsat çeperince olmakta ve öteye duyduğu o gerilim ile özünü kurmaktadır. Kurduğu bu dünyada kendisine sunulan teklif ile ne kadar merbu

“Hakîkat cümle âlem bir nefesdir”

Resim
 “Hakîkat cümle âlem bir nefesdir” Sun’ullâh-ı Gaybî        Hakikat      Hayat, içinde yüklendiği tüm mana fakülteleri ile beraber öylesine geniş ve esrarlı bir daire çizer ki insan bu çemberi kırmanın ötesinde belki bu dairenin hattına bile ulaşamaz. Kimi zaman o kavise benzer birtakım çizgiler hayalin ince cilvelerini cezbetse de nihayetinde bu hatt-ı münhanînin gerçek olmadığını ve daha ileriye gitmesi gerektiğini anlar. İşte insanın anlam yolculuğu bir bakıma bu sidret-ül münteha diyebileceğimiz çember kırma ameliyesi/cehdi/gayreti neticesinde gerçekleşir. O öyle bir ufuktur ki yollar büklüm büklüm ona doğru burulur. Lakin kişinin hayat Sergüzeştinde hayr ve şer bu yolları bazı yerlerde çatallandırır. Adem'in imtihanı da tam olarak burada görünmektedir. Binaenaleyh yol hem uzun hem kavisli hem de sislidir. Fakat biz biliyoruz ki yol da O'nun varlık da O'nundur. İşte bu bilinç hali ile yolu bulmalı akabinde o yolu bilmeli ve girmeliyiz. Girmeliyiz ki varlık için halif

Niyet Etmeli!

Resim
Fikirleri derlemek sanıldığı kadar kolay olmasa gerek. Onları bir kisveye bürümek. Onları yedirmek, içirmek. Onlarla zaman harcamak. Hepsi kutsal birer hizmet gibi olanca alaka ile yapılacak işler. Yoğunlaşmadan olması neredeyse mümkün de değildir. Üzerinde vakit harcanmalı. İşte böyle bir ameliyenin nihayetinde anca yazı ortaya çıkabilir kanaatimizce. Bizde niyet ettik fikirlerimizi derlemeye. Bir dergi yapalım. Yapalım ki derli toplu bir şekilde düşünce ve kültür dünyamızı yeni arkadaşlarımıza tanıtabilelim. Çağımızın olanca gürültüsünden Rabbe çağıran nidaları duyamaz olmanın verdiği teessüf ile yola çıktık. Biz belki duyduk ama duyamayan vardır. Hem Nebiler Serveri Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde mealen "Burada olanlarınız, burada olmayanlara tebliğ etsinler! Belki de kendilerinden daha anlayışlı birine tebliğ etmiş olabilirler. Sözlerimi işitip belledikten sonra, başkalarına aynen aktaranın Allah Teâlâ yüzünü ağartsın." buyuruyorlar. Bizde

Gece!

Resim
     “Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın ve dilediğine sayısız rızık verirsin.”      Nefes      Geceler üzerine eminim çok şeyler yazılmıştır. Onun karanlığı hakkında ya da onun gündüze gebe oluşuna. Belki örttüğü bir alem veya ağzını açtırdığı çuvallar hakkında. Kimi zaman şiirlere davet edilmiş kimi zaman nesirleri süslemiş. Hem el emeği göz nuru örülmüş bir masal da denk gelinen bir arkadaş, bir yoldaş olmuş hem de gam müptelasının sığınağı. Öyle kağıtları tezyin etmiş ki onlara pahası biçilemez bir değer katmış. Dervişan zikrini ona açmış, alim gölgesini ona saklamış. Hz. Ömer’i yollara düşürmüş, Akif’in (Kocakarı İle Ömer | Safahat) dilinden de satırlara. Kimisi de mehtaba yolculuğa çıkmış (Yahya Kemal | Gece) sandalla onda. Ve dahi alemlere rahmet olarak gönderilen Nebiye (sas) ilk o tanık olmuş. Nitekim yazılmış, yayılmış, bilinmiş ve bildirilmiş. Gün olmuş can korkusuna binbir defa kadir kıymete binmiş gün