Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Olmak ve Kalmak Bağlamında İnsanın Kendilik Sorgusu; Muhakeme

Resim
       İnsan- olmak ve insan- kalmak o denli büyük bir vazifedir ki acaba kaç kişi bu güç görevi yerine getirebiliyor? Cahil ve zalim olarak emaneti yüklenmiş beşer acaba olmak ve kalmak arasında insanlık serüveni üzerine hiç düşünmez mi? Hiç muhakeme etmez mi? İnsan- olmanın kaydı neyi doğuracaktır ki o şeyle taltif ya da tecziye ile muhatap olacak, insan- kalmanın nasıl bir önemi var ki ona binaen esfel ve eşref arasında bir mertebeye konu kılınacaktır? İnsan nasıl bir duyuş ve idrak ile olmak ve kalmak fıkhına erebilecektir? Ezcümle insan- olmak ve insan- kalmak hangi eylem ile “ölçüde” tutulacaktır? İşte önceki yazılarımızda Vicdan ve Tevbe üzerinden sürdürdüğümüz insanın anlam sorgusuna bu defa, insanın bizatihi, “çekileceği hesabı” üzerinden bir kovuşturmayla devam edeceğiz. İnsanı, yaptıkları ile eninde sonunda -o unuttuğu- hesaba çekileceği mahkemeye taşımak istiyoruz. Bu vesile ile kadim bir anlatı üzerinden insanı konumlandırıp ardından konuya mutabık ...

Hidayet; -Sahâbîden örnekle bir kavram okuması

Resim
       Günümüzün tüm iğfal ve zehabı arasında doğru, iyi ve güzeli bulmamız biraz daha zorlaşmış durumda. Eskilerin/Kudemanın, bulmanın/ulaşmanın mümkün olmadığı ve azlığından dert yakındıkları hususlar bizler için artık hem an mesabesinde hem de yeterince bol bir konumdadır. Vakıa böyle olunca insan başta ister nicel ister nitel hemen olumlu düşünüyor; bilgi ve dolayısıyla ilginin müspet manada arttığını düşünüyor. Lakin gerçek neredeyse bunun tam tersi. Doğru, iyi ve güzele erişmek artık samanlıkta iğne aramak gibi. Eskilerin ulaşım ve azlığından şikayetçi oldukları şeyler şu an kaybolmuş durumda. Elbette bilgi ve edinilmesi bambaşka bir yazının konusu fakat burada biz hafızamıza değil idrakimize konu olması adına bir olayı başka bir kavram üzerinden hatırlatmak istiyoruz. Zaman-mekân olarak asr-ı saadetin ilk yıllarında Mekke’yi, kavram olarak ise “hidayet” üzerinde duracağız. Hz. Fâtıma Ebû Cehil ile Ebû Süfyân ve Andelib-i zi-şan Efendimiz Hz. Muhammed’in (s) y...

Müslim, Mümin ve Muhsin üzerine tefekkür I; İnsanın anlamına dair bir mülâhaza

Resim
     Bugün Gazze hakkında son haberleri incelemek gibi bir gaflette (!) bulundum. Özellikle Müslümanların yorumlarını gördüm. Okudum. En son yorumlar istenilen tepkiyi alamamış olsa gerek Gazzeli birkaç yüz kişinin ifadesi de sosyal medya denen o sanal havuzda dolanmaya başlamış. Bahusus o ifadelerde Müslüman adı altında kim varsa hepsine vebal yüklenmiş. Elhak öyle de zaten. Buna diyecek tek bir kelamım yok. Ki hatta bizatihi sorumlu -muhafazakâr tayfaya da hitap etmesi için kullanmış olayım "mesul"- olarak yegâne bu taife görülmelidir. Benim diyeceklerim farklı mı derseniz aslında hayır. Şöyle bir sözü vardır merhum Milli eğitim bakanlarımızdan Hasan Âli Yücel'in "Yeni bir söz söyledim" diyen, sözlerin en eskisini tekrarlamış olur. Fakat, ne yazık ki hakikatleri tekrara, hafızamızdan çok idrakimiz muhtaçtır. İnanın durumumuz bundan ibaret. Hakikatleri dile getirmeye hafızamızın değil bizzat idrakimizin ihtiyacı var. Dedemin bir sözü vardı. Özellikle terk-i sal...

"His" | İnsanlık Tümcesi

Resim
  Zen merde civân pîre kemân tîrine muhtâc Eczâ-yı cihân cümlesi birbirine muhtâc Basîrî      İnsanı anlamak ve anlatmak dünyanın en müşkül işi olsa gerek. Sadece aklı, iradesi ve hukuku üzerinden yapılan tarifler onu ifade etmeye yeterli olmamaktadır. Tahdit etmek ya da temel özelliklerini serdetmek onu sadece bir yönünden ele vermektedir. Fakat geri kalanı? İnsan yalnızca düşünen mi ya da istenci olan mı veyahut hukuku olan? Bu ibareler onu anlamamız için, belki bir tanım yapmamız için tadat edilen birkaç benzer sözcüktür. Kanımızca yeterli olmayan bu ifadeler elan bulunduğumuz çağın en derin problemlerinin merkez noktasını oluşturmaktadır. Zira vakıa, insanı salt bu ifadelerin içerisine sıkıştırmaktan kaynaklanmaktadır. Onu anlatırken yaptığımız bu vahim hata günümüzün bütün çirkinliğiyle doğrudan bir merbutiyete müstenittir. İnsanı tümce içine almak, onu harflerin gölgelerine emânet etmek, satırlara dökmek tahmin edildiği kadar basit ve önemsiz değildir. Ni...