Saniyen tevbe k’odur canib-i Mevla'ya rücu Eyleyüp cümle ma'asiyi özünden zayi Elest bezminde edindiği özgürlük ile külfet bulan insan, hayat macerasına, kendisine sunulan yollardan/tercihlerden bazılarını seçerek bazılarından vazgeçerek kurduğu yaşamı [1] ile devam eder. Kimi zaman düşüş ve yükseliş kimi zaman gel-git ve kimi zaman da sağ-sol yaparak çağımızın getirdiği tüm engin ve içgin ilgi ve bilgilerle sergüzeştini yaşamında kendisi kurgular. Çevre ve yaratılış/hilkat ile kendisinde bir şuur/bilinç hali olarak bulduğu genetik ve mimetik kodları ile kişi, içinde/etrafında, var-olduğu durumu yine kendi benliğinde hakikatini aktüelleştirmeye ve kendisine bahşedilen programlama/ emr aracılığı ile uygulamaya müteallik olarak ömrünü kurar. Bunun akabinde inşa ettiği her bir kurgusu onun için akıbetinde/ahirinde hesaba rast gelecek ve bütün söz, tavır ve davranışlarından mahkemeye tutulacaktır. Bunu her dini yapının/izimin düşünce çerçevesinde g...
İnsan, ya melekten yukarı ya da hayvandan aşağı… Yalnız bu dünya da değil ukbaya doğru da kanat çırpmaya vazifedar kılınmış insan, anlam bulduğu her mahfilde arkasından gelenler için nazar edilecek bir manzara bırakmanın ve kendi çizeceği rotasının mütemmim noktası olmanın çok ötesinde, İslam, iman ve ihsan kavşaklarından salahiyetle geçerek O’nun (C.C) birer leal hükmünde olan Esma-i Hüsna’sından Hüda ismi esrarına müteallik olarak seraba ve zehaba kapılmadan yol ayrılıklarını tüm bir emniyetle geçmenin ve çatallanmadan, inhiraf sapaklarına ayrılmadan istikamet üzere ilerleyişini sürdürmenin, kendisi ile hedeflenen anlamı bulmanın yüzler belki binler mütenevvi’ cüzleri ile sergüzeştini tamamlamanın külfetini omuzlamıştır. Ruh ve bedenin mutabaat içinde misakını verişini kendi zamanının başını çeken rahm-ı mader’den sonuna karşılık gelen ölüm ile tahdit edilmiş hayatı arasında bulan insan bu ahdini yaşamı süresince yalnız bakan değil gören gözü, işiten değil...
Sûrette nazar eyler isen sen ile ben var Ammâ ki hakîkatte ne sen var ne ben var Ziya Paşa Yalnız İslam bilim tarihi içerisinde olmayıp tüm insanlık serüveni dahilinde hem fenni ilimler hem de sosyal ilimler aracılığıyla daima “hakikat” araya-gelinmiştir. Binaenaleyh kimi zaman kişinin kendisi ile var-olan ontik/fıtri bağını ve/veya çevresi ile oluşan toplumsal varoluşunu zehaba sürükleyecek raddelere getiren işbu “sorgulama” ya da daha basit bir ameliye ile anılırsa “fikir teatisinde bulunma” insan namına en mühim mülahazalardan birisini oluşturmaktadır. Kendisini idrak eden “ben” olarak enaniyet/ego/müdrik, bu sorgulamanın en temel mihenk taşlarından birisini oluşturmakta ve başta, öz olarak sözün taşıdığı mananın değer ve anlamına binaen konuyu kendi nezdinde tebellür ettirmektedir. Fakat sanıldığının aksine benlik (kendilik bilinci) tüm numen ve fenomenlere rağmen istizah beklemektedir. Zira dermeyan edilen her ifade bile onun ne-olduğuna ilişkin v...
Yorumlar
Yorum Gönder