Kayıtlar

varlık etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bilenden Bilinene; İnsanın Hakikat Sorgusuna Giriş

Resim
Sûrette nazar eyler isen sen ile ben var Ammâ ki hakîkatte ne sen var ne ben var Ziya Paşa        Yalnız İslam bilim tarihi içerisinde olmayıp tüm insanlık serüveni dahilinde hem fenni ilimler hem de sosyal ilimler aracılığıyla daima “hakikat” araya-gelinmiştir. Binaenaleyh kimi zaman kişinin kendisi ile var-olan ontik/fıtri bağını ve/veya çevresi ile oluşan toplumsal varoluşunu zehaba sürükleyecek raddelere getiren işbu “sorgulama” ya da daha basit bir ameliye ile anılırsa “fikir teatisinde bulunma” insan namına en mühim mülahazalardan birisini oluşturmaktadır. Kendisini idrak eden “ben” olarak enaniyet/ego/müdrik, bu sorgulamanın en temel mihenk taşlarından birisini oluşturmakta ve başta, öz olarak sözün taşıdığı mananın değer ve anlamına binaen konuyu kendi nezdinde tebellür ettirmektedir. Fakat sanıldığının aksine benlik (kendilik bilinci) tüm numen ve fenomenlere rağmen istizah beklemektedir. Zira dermeyan edilen her ifade bile onun ne-olduğuna ilişkin varlık ve anlam boyu

"Bir Vicdan Muhasebesi"

Resim
  “o zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım”      Hem kendi öz bulunuşu hem de kendisinin mahalli/lokal/yerel bulunuşu açısından yani hem özne olarak hem de ne(i)s(e)ne olarak insanın gayeliliği(teleoloji) ve bu gayeliğindeki etik yörüngeleri(etiyoloji) insan için Hz. Süleyman (a.s) kıssasında karıncayı, Hz. İbrahim (a.s) kıssasında güvercini misal vermektedir. Dünya da kapladığı kendi öz-direnci ve kütlesi ile beraber insan, yaşamını mevcudat içerisinde tüm halâ ve melâ kuşakları arasında geçirmektedir. Her şeyin zıddı ile kaim olduğu ve adetullah/sünnetullah dediğimiz sebepler dairesinin mantık çizelgesinde ilerlendiği işbu yaşam süreci, yokluk ve varlıklarla anlam kazanabilecektir. İnsan denen ve eşref ile esfel arasında olan bu canlı; edindiği teklif, verdiği tepki ve eylediği ameller neticesinde ancak kendisi ile kendine kazandırdığı mana ölçüsünde manen değer kesp edecektir. İşte bu hayat dediğimiz sergüzeşt içerisinde âdemoğlu kendisine sunulan iç ve dış birtakım dinamizmle

Mavera Atlasında İnsan

Resim
  Ayâr-ı zâtı merdüm-zâdenin aslâ nihân olmaz Zer-i meskûk muhtâc-ı mihenk-i imtihân olmaz      Yokluğunu bırakarak varlık ufkunda doğmuş, güzergâhına melekût aleminden başlamış ceberût ufkuna gözlerini dikmiş ve mefkuresini lâhuti alemlere çevirmiş ateşten kanatları ile insan bir üveyk gibi tüm letafet ve kesafeti beraberine alarak seyyah edasına bürünmüş ve o son seyahatine başlamıştır. Tüm müstesna hasletleri yanında, olabildiğince yükünü de boynuna asmış halde vicdan damarlarında her mevcudiyetini “Hu” nidaları ile sarmaya gayret etmiş ve dünyasına adım atmıştır. Melekût aleminin yankılarını aynasında taşıyarak göğsünde karşıladığı idealleri ile ceberût dağlarını tırmanmaya başlamış akabinde kendisini basiret ve feraset menbağı lâhuti alemlere müteveccih bulmuştur. Nefha-i ilahinin rûhefzâ tüm rayihasının hayat damarlarında dolanmasına tanıklık etmiş bir vaziyette bütün mükemmel isim ve sıfatları ile O’nu (c.c), eline aldığı adese/mercek ile aramaya koyulmuş ve alemin tam ortas

Yokluktan varlığa çıkma eşiğinde bir mülahaza; insanın elest sorgusu

Resim
  Cânıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim Ahmet Paşa      Ötelerin rayihasını taşıyan insanın insanla alemde temerküz edişini, dünyadaki insan olma çabasını ve insanın rabbisinin teklifine muhatap oluşunu tarihi bir süreç olarak ele alırsak ilk söz etmemiz gereken vakıa sanırım elest bezmi olsa gerektir. Çünkü ademin mükellef oluşunu ve meleklerin inhinasına mazhar edilişini tazammum eden o ân-ı dakik sadece bir sorgu değil aynı zamanda insanın yokluktan varlığa çıkışının bir eşiği olmuştur. İşte o eşik sadece beden ve ruhun izdivacı olmayıp alemlerin içinde birer alem/işaret olması yönünden hayret vericidir. Böyle bir manayı muhtevi olan elest bezmi nice alimlerimizce enine boyuna kendi uzayında irdelenmiştir. Başta da denildiği gibi sadece basit birer ahit ya da misak olmayıp, yaratılış emrinin tebarüz ettiği mazbatasıdır o.      Farsça “topluluk, sohbet meclisi” gibi manalara gelen “bezm” kelimesi ile Arapça “ben değil miyim” man