Bir Ölçüt Olarak Kıymet/Değer

“Metin Karacaoğlan metin / Yüğrük derler aşkın senin
İnsan insanın ‘kıymetin’ / Sağlıkta bilen öğünsün”

 

    “Bir şeyin eksiksiz olarak tam karşılığı, değeri” demek olan “kıymet” kelimesi, telaffuz edildiği kadar hafif bir sözcük değildir. Arkasında nice derin ve müphem ünlemler bırakan işbu kelime “Arapça ḳwm kökünden gelen ḳīma(t) “değer, nicelik” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḳāma “durdu, kıvamlı idi, değerli idi” fiilinin fiˁla(t) vezninde ism-i merresidir.” Lakin her ne kadar tarifi için başka birtakım sözcüklerle iktifa etsek de sanıyorum ki açıklamak/açmak bir o kadar zor olsa gerek. Gerçeklik ile ölçülebilecek kadar manayı matvi ve kullanımı geniş olan “kıymet” sadece günlük hayat değil toplumsal hayatımızın de neredeyse odak noktasında bulunmaktadır. Bir diğer kelime olan “değer” ile onu karşılamaya çalışırız. “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık.”

    Tüm bu yukarıda verilen cümleler bile onların anlam dünyasını açıklamak için yeterli kapasiteye sahip değildir. Çünkü bu iki kelime “kıymet ve değer” öyle müşahhas bir mana ufkuna sahiptirler ki onu ancak ayakta duranlar ve gözlerini uzaklara çevirenler görecek ve anlayacaklardır. İşte bu da öyle mühim bir meslek ki “yol onun, varlık onun” diyebilerek çıkılan ve gerçekliğin yitirildiği ve sadece ariflerin dininin olmadığı raddeye tekabül eden o mümtaz ve müthiş terasa getirir kişiyi. Bütün bir alemin temaşa edildiği ve her bir ferdin tanıyabildikleri değil onun asıl renginin “sıbgatullah” göründüğü yere karşılık gelir. Hz. Mevlâna misal karanlıkta bilinmeyen bir hayvanın kim nasıl keşfettiyse değil de esasen nasıl olduğu ile ilgilidir bu mahfil. En mümbit toprakların bile görmediği kadar çok semeresi olan ve bereketin şerham şerham aktığı bu mekân şeriat, tarikat, marifet ve hakikat kuşaklarının sırası ile seyri ile ilerlemenin rah-ı Muhammedisidir. İşte kıymet O’nun (s.a.v) kendisidir. Tek değer verilmesi gereken zat ve getirdikleri. Ancak böyle bir ubudiyet ile o kelime anlaşılır olacaktır. Çünkü farklı olarak o iki kelimeye verilebilecek her karşılık yetersiz kalmanın da ötesinde insanı kıymetten/kıvamdan düşürecek ve kem-baha/sefalete gark edecektir. Tüm bu mülahazalar eşliğinde denilebilecek yegâne şey ise kıymeti bilmeye çalışmaktır. Kıymeti bilmeliyiz ki onu bir denek taşı gibi kullanmalı ve her şeye karşı vereceğimiz değeri hesap edebilelim. Sevgide saygıda ve diğer her duygu ve düşüncemizde ölçülü olup öncüllerimizi ona göre belirleyebilelim. Ki ancak bu sayede efendiler Efendisinin şu buyruğuna uyabiliriz: “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını varır: Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” [Buhari, Sahih, İman,2/9 (I;9)]



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Bir Vicdan Muhasebesi"

Ve İnsan Yanıldı | İnsanlık Tümcesi

Bilenden Bilinene; İnsanın Hakikat Sorgusuna Giriş