Ve İnsan Yanıldı | İnsanlık Tümcesi
Ve insan yanıldı…
Tarihin tanıklık ettiği kadarına
vakıf olarak insanı her kaleme alıp onu satırlara dökmeye çalışsak yanıldığı,
unuttuğu ve tekrar yanıldığı gözler önüne serilecek yegâne hakikattir.
Sanıyoruz öyle de olmalı ki ismi nisyan ile anılsın cismi aciz kalsın. İlk
insan ve peygamber Hz. Adem’den bu yana nice unutkan ve bundan dolayı geri
dönmeyi borç bilmiş beşer ile doludur kitaplarımız. Yaptığı hatalar ile gizli
gizli kendi önüne ördüğü engellerini kendinden bilemeyecek kadar da bedbaht
olan bu canlı hem cahil yani bilmeyen hemde zalim yani karanlıkta kalanın ta
kendisidir. İşte bu satırlar ile bazı telmihlerde bulunmak istedik. Bazı
yanılgı ve bazı tevbelere.
Ve insan yanıldı…
Yolcu henüz başındaydı yolun.
İlerlemek şöyle dursun yürümek nedir bilmezken daha ona koşmak hatta uçmak
vadedilmişti de o anlayamamıştı. İşte o zamanlarda imtihan sırrınca yanına bir
de ondan olan bir hayat bahşedilmişti. İsmi hayat veriyordu duyulduğunda. İsmi
tüm insanların analığı olacak bir değer taşıyordu. Hayatı temsil ediyordu.
Derken bir de hikmetinden sual olunmaz ne idüğü belirsiz daha o yolcu gibi
kendi başına varlık bulamamış bir yaratık kendi kişiliğini oluşturamamış hali
gereği o yolcu ve hayat arkadaşını kendisine gölge görmüş ve kişiliğine tehdit
olarak algılamıştı. Onlara bırak hakkı teslim etmeyi eyvallah bile etmemiş ve
derken hırsına yenik düşüp bir ömür hasarette kalmıştı. Lakin o bununla da
yetinmemiş daha da büyüyen kini ile o yolcu ve hayat arkadaşı hakkında sınav
olmayı onları elinden geldiğince meşgul etmeyi talep etmişti. Her şeyin çifti
ile yaratıldığı şu alemde yol da artık çiftlenmiş, doğru ve yanlış olarak ikiye
ayrılmıştı. Olması gereken olmak üzereydi. Nesil ağacı meyve vermiş ve yolcu
ile hayat arkadaşını bekliyordu. Lakin onlar için bulundukları yer tüm güzelliklerine
rağmen artık gerçek gayelerini vermiyorken teklifle mükellef olmadıkları halde
ötelerin tütsülenmiş rayihalarını duyumsamaya başlamışlardı. Nesil ağacının
meyvesi artık göz ve gönül doldurur bir halde idi. Aslında o ağaç sadece
sebepler dairesinde bir şart-ı adi idi. Lakin olması eğer murat edilmiş ise en
adi şart bile en muazzam birer vazifeye tekallüp ederdi. Ve o ağaç hep var ve
hep imtihan sırrına külfet ediyordu. Her vakit göz önünde tüm doygunluğu ve
zarafeti ile göz kamaştırıyordu. Sadece zaman gelmiş ve koşullar yerli yerince
gerçekleşmişti. O yolcu ve kendisinde yaşamı bulacağı arkadaşı için yolculuk
başlamak üzereydi. Uzun zaman sonra ıraklardan gelen bir ses ile vesveseye
kapıldı “Yolcu” ve “Hayat”. Yok ve var. Âdem ve Havva. İlk insanlar. İlk
peygamber. İlk unutanlar. İlk hata idi. İlk nisyan ve artık her şeyin adının
öğretildiği o yolcuya kendi adı da konulmuş oldu. Unutkan. İnsan.
Ve insan yanıldı…
İşte böylece başladı Adem’in ve Havva’nın yolculuğu. Önceden korunan yerde güvende beraber olan iki insan artık bambaşka yerlerde apayrı diyarlarda idi. Artık birisi varlık ve diğeri yokluk idi. Ya beraber bir bütün olup mantıklı ve yaşanır bir dünya kuracaklar ya da bu iki müstesna çift silinip, yitip gidecekti. Lakin unutmadıkları şeylerde vardı bu ayrı çiftin. Duydukları derin pişmanlık üzerine Âdem, Rabbinden öğrendiği birtakım kelimelere göre hareket etti. Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini kabul etti. Zaten O (C.C) tövbeyi kabul edici ve merhameti bol olandı. Öyle de oldu ve adı çok sonraları Arafat diye bilinecek o kadim memlekette buluştular. O (C.C) tekrar kavuşmayı onlara nasip etti. Artık sadece yaratılmış değil yaşamış ve hatta yanılmış insanlardı da. Artık insan olmuş ve zürriyet bulmuşlardı. Kendilerinden sonra gelecek binlerin ve daha nicesinin. Kader örgüsünü her an örerken onlardan binlerce yıl sonra bir daha bahsetti aynı memlekette. Bekke vadisinde. Tarihler yeni ve son nebiyi kucaklarken. Orada anılmıştılar. Duaları ile. Varlık ve yokluk arasında kalan insana öğretircesine. Var ve yok. O çiftin bin hisseli kıssasında. Şöyle yakarmıştı Âdem Rabbine:
“Her ikisi, "Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz" dediler.”
(A’raf Suresi 23. Ayet-i kerime)
Not I: İşbu yazım önceden kaleme aldığım bir başka yazımın seri devamıdır. O yazımı okumak için tıklayınız.
Not II: Seriyi başka yazılar ile devam ettireceğim. Şimdiden iyi okumalar.
Not III: Tüm yazılarıma ulaşmak için tıklayınız.
Yorumlar
Yorum Gönder