Oruç: Beşeriyetten Samediyete Uzanan Bir İbadet
"Ey îman
edenler sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç
yazıldı (farz edildi). Tâki korunasınız." (Bakara suresi 183. Ayet-i Kerimesi)
İttika
bulmanın ve uruç basamaklarını her gönlün kendi derinliğince belki birer birer
belki yüzer yüzer çıkmanın akabinde ilka kuşağına erişmenin esrarı ilahisine
müteallik olan oruç ibadeti üstteki mezkûr ayet-i kerime de geçtiği üzere
bizden önceki nice milletlere farz kılındığı gibi bizlerinde üzerine farz
kılınmış kalem kalem, nakış nakış işlenmiştir. Dilimizde tutmak kelimesi ile
tasvir ettiğimiz işbu ibadet mukayyet manaları dışında bir bütün olarak ele
alınmaya çalışılacaktır. İnsanın beşeriyetten uzaklaşarak ism-i Subhan’a doğru
nasıl üveyikler gibi kanat çırptığını heceleme gayretinde bulunacağım.
Daima
müstakbele nazar edecek ve her nazar ettiği yeri kendinden sonra geleceklere
manzara kılacak, o mevcudat içerisinde teklife muhatap olmuş ve hayatını
bu iltifat ile canlandırmış insan için oruç, nasıl namaz muvakkaten bir
ibadetin ötesinden bizlere sürgün veren ve dalları budakları ile hayatın
içerisinde birer gül-gülistan bağı oluyorsa öyle de sıyam yaşama karşın nefha-i
tayyibe gibi hoş misklerle ve ibrişim kuşaklarla bezenmiştir. Nasıl namaz rabbe
doğru kulaç kulaç ilerlemenin musikisini çığırıyor ve müminin iman mimarisi
için yıldızlara atılan halatları mümessili ise ve dahi namaz nasıl beş vakit
ile inhisar ve tahdit edilmenin berisinde olup o kuvvet ve ferasetle müminin
gönlünde inkişaf ederek namütenahi bir kavis çiziyor ve akabinde kişioğlunun
rabbisine yükselişin ve kendi sidresine ermenin teferrücü ise işte oruç
da o ilkanın, rabbine kavuşmanın o derece terennümüdür. Mahdut ve
muayyen sınırları ile oruç o denli bir derinliğe sahiptir ki kendi dahilinde
beşeriyeti terk etmenin ve kanaat etmenin sembolü olmuştur. Orucun kendisini
tuttuğu ve mefkuresini heceleme gayretine düşmüş o birey için kendini tüm
malayaniye karşı ümmileştirerek dünyevi algı ve alakayı terk etmenin ve hakikatle
daha dolaysız bir ilgi kurmanın iradesidir mutlak manada oruç. İlk insan ve
peygamber Hz. Adem’den Nebi-i zi-şan Efendimiz’e ve oradan mülhemle ebediyete
kadar uzanacak olan işbu ibadet, tavırdan tavra kimileri için perşembe ve pazartesi
günlerinin ubudiyeti kimiler için ayların ilk, orta ve son günlerinin ışığı ve
kimileri içinde tüm hükümdarlığının rağmına meydan okurcasına bir gün yiyip bir
gün nefsin sultasına gem vuran Davud nebi gibi ahlak-ı ilahiyeye müteallik
yaşamanın serzenişidir. İşte bu ibadet mükerreren dünyaya karşı tüm ilgi ve
alakaya ırak olmanın ve gerekirse terk edebilme şecaatini göstermenin bu
bağlamda istiğna mesleğini edinerek nur ile külfet bulup rayiha-i ilahiye ile
tütsülenmiş orucu hayat kılmanın tarif-i rabbaniyesidir. Nitekim oruç ibadeti
tüm serap ve zehaba karşı cerbezeye düşmeden yanlış tefehhüm ve tevehhümden
beri ve mahfuz olarak Allah’us-Samed noktasında samediyete mazhar olmanın
notasına denk düşer. Çünkü o insan öyle bir ubudiyete talip olmuştur ki Cenab-ı
Allah’ın bir sırrınca günde kırk defa demekte olduğumuz iyyeke ne’budu
kuşağında oruç tutmaya külfet etmiş ve gene iyyeke nesteın duası ile de
yalnızca O’ndan yardım istemiştir. Nur ile külfet bulmuş ve kavuşma esrarına
mazhar o ibadet insan için öyle bir enstrümandır ki Allah’ın ahlakıyla
ahlaklanmak ve kurbiyetin sınırlarına ermenin usulüdür. Nihayetinde oruç,
Allah’ın samed ismi sırrı gereğince parçalanmaz, bölünmez olup mürekkep ve
müellef olmayacağının dakik bir terennümü hükmünde, beşerin tüm ihtiyacını
O’ndan (c.c) giderebildiği ibadet ve taatin adıdır.
Evet oruç tüm
müşahhas hasletleri ile müminler için kurtuluşun dibacesi ve ilacı hükmünde
ittihaz edilmiştir. O iman etmiş kimseler ki bu duygu ve düşünceler metaforu
içerisinde ifa gayreti göstermeye çalışmışlar ve dahi hadis-i şerifte ifade
buyrulan o müstesna aidiyete mazhar olabilmeyi ummuşlardır. Tüm engin ve
dinginliği ile orucu hakkıyla anlamayı ve eda edebilmeyi sayesinde alemlerin
rabbine aidiyetimize mazbut olabilmesi dua ve dileklerimle…
Yorumlar
Yorum Gönder